Sınırlı zamanları zorlayarak "günaydın"la sabaha kapıları açmak bana enerji veriyor.
Sadece bana değil,
Günün aydınlığının sana da ulaştığını hissediyorum.
Keyfin yoksa bile,
Sabah yüzünü okşarken hafif buruksan bile,
Gözlerinin parladığını görüyorum.
Senin gözlerin parladığında dünya duruyor sanki.
Bugün işe gelirken,
iki muhabbet kuşu dadanmıştı söğüdün dalına.
Biri bırakıyor biri alıyordu sözü.
Dayanıp erik ağacına onları izledim bir süre.
Arada bir yapraklarla muhabbet ediyorduk.
Hani sesleri duyulmasa,
Vızır vızır arabaların hemen kıyımızdan geçtiğini hiç kimse duymayacaktı bile.
Bakıyorum da...
Tel örgülerin arasından bir fide uzatmış başını bana bakıyor.
Hiç umru bile değil,
Tel varmış.
Sınır varmış.
Uzatmış başını aradan,
Yükseliyor gökyüzüne.
Kimse de kıyamamış anlaşılan,
Telleri zorlayan bedenine bir tek dokunuş yok.
Kim kıyabilir ki, böylesi bir yaşam mücadelesine.
Yoldan ince ip ince bir kadın koşarak geçiyor.
Ritmik koşuyor.
Hemen her gün görüyorum onu.
Sabahın erken saatlerinde dökülüyor yola.
Güne ilk merhaba diyenlerden biri o olsa gerek.
Köpeklerle muhabbetimiz hala iyi değil.
Uzaktan uzaktan bakıyoruz birbirimize.
Anladılar onlar da sanırım huysuzluğumu uzak duruyorlar bir süredir.
Hep aramızda dört beş adım oluyor.
Bazen yol boyunca takip ediyorlar,
Yaklaşmışlarsa,
Sonra durup bekliyorlar mesafenin açılmasını.
Bu arada..
Nisan'ı yarıladık gibi.
Lalelerin en güzel zamanı.
Emirgan'da olmayı seviyorum bu zamanlar..
Dalıyorsun çiçek tarlalarına,
Ya kokusundan alıyorsun,
Ya renginden..